14 Nisan 2016 Perşembe





Sicilia

               Uzun zamandır görmek istediğimiz İtalya nın Sicilya adasını görmek de kışın nasip oldu.  THY dan  aldığımız İstanbul aktarmalı biletimizle düştük yola. Yaklaşık 3 saat beklemeden sonra İstanbul da, öğleden sonra Sicilya ya vardık.  Tabiki Catania havalimanına. Açıkçası kış olduğundan hava konusunda oldukça endişeliydik ama işte işler yolunda gitmişti ve ılık ve bulutlu mis gibi bir hava karşıladı bizi Katanya da. İner inmez rent a car bölümüne yöneldik ve daha önceden kiralamış olduğumuz fiat 500 umuze kavuştuk. Tabi önce ilk işimiz arabanın fotoğraflarını çekmek oldu ki sonradan hasar iddia etmesinler.

                       Arabaya binip yine daha önceden rezervasyonunu yaptığımız “Polite Residence” otelimize vardık. Kış olduğundan fiyatların da oldukça uygun olduğu otelimizi apart olarak seçtik ve hiç de pişman olmadık çünkü her sabah dilediğimiz gibi kahvaltı edip rahat rahat geniş geniş konakladık. Oldukça da gelişmiş bir otelcilik sistemleri  vardı check in ve check out sırasında teknolojik hizmetler ağzımızı açık bıraktı. Burada 3 gece seyahatimizin başında 1 gece de son gecemizde kalacağımızdan şehir merkezinde güzel bir konumda olması da burayı seçmemize sebep oldu. Gayet temiz, hoş, ucuz, içeride wifi çamaşır makinesi, ütü, fırın buzdolabı gibi olanakları da var. Tavsiye ederiz.




otelimizden duomoya doğru



                  Biraz dinlenip attık kendimizi sokaklara. Aslında bu gece için çok da gezme planımız yok. Ana noktalardan birkaç yer görüp bir yerlerde yemek yeriz dedik. Otelden aşağı sokağa yürüyünce karşımıza ilk olarak Duomo Meydanı’na (Piazza del Duomo) çıktık. Meydanın ortasında fil heykeli “Fontana dell ‘Elefante” şehrin sembolü olmuş. Burada şehrin katedrali ve karşısında “Municipio Sarayı  (Palazzo Del Municipio)” ve alt katında yer alan pastaneler bulunuyor. Köşede bir de herkesin fotoğraflamadan geçmediği çeşme  “Fontana dell’ Amenano”,  çeşmesi var.


fontana dell elefante

o gün biz gezerken duomo önünde bir tören yapılıyordu

duomo içerisinde ayin

Fontana dell’ Amenano”
                              Çeşmenin arkasında ve ara sokaklarda her sabah Palermo’daki “Vucciria Pazarı” gibi renkli ve canlı bir pazar olan “Balık Pazarı (Perscheria)” kurulur. Eğer burada yemek yemek istiyorsanız normal akşam yemeği saatlerine kalmayın nitekim saat 4-5 gibi işleri bitirip kapatıyorlar. Harika deniz ürünleri sunuyorlar mutlaka bu ziyafeti yakalamalısınız. 
 

                              Katedralden balık pazarı girişine ters yönde birleşen cadde Victoria Emanuelle II Caddesi’ne yöneldik. Akşam saatleri oldukça hareketli herkes dışarıda gibi Katanya da. Bu caddede oldukça fazla sayıda mağaza var. Açıkçası bu tarafta öyle çok fazla restoran çıkmıyor karşınıza. Ancak birkaç tane ki biz onlardan “Etna Rosso” restoranı seçtik. Burası biraz şaraphane görünümünde de denebilir. İçeride değişik mezeler ve şaraplar var hatta dışarıda otururken bir türk aileye rastladık. Onlar da yemek için daha önce burayı tercih etmişeler ve şaraplarını çok beğendikleri için şarap almaya gelmişelerdi. Burada ev yapımı şarap ve deniz ürünlü makarna aldık ve ikisi de başarılıydı.


2. gün
               Ertesi sabah planımız Siracusa yı gezip akşamüstünü yine Katanya da geçirmek. Yola çıktık ve ilk kez Etna yla karşıdan tanıştık. Güzel bir duygu tabi gerçek bir yanardağı karşında izlemek ama tadına varmak yarın için planımız. Burada sadece fotoğraf alıp yola devam ettik.   
karşıdan Etna




                Siracusa da arkeolojik alanı görmeyip, direk Ortgia adasına yöneldik. Burası şehrin en güzel bölgesi ve tarih yüklü küçük bir adadır.

               Şehrin iki limanı olan “Porto Piccolo” ve “Porto Grande” yi birbirinden ayırıyor. Bu iki liman, bir kanalla birbirine bağlanıyor. Ada, anakaraya ise, köprülerle bağlanıyor.
              Adada, birçok tarihi eser var ve bir anlamda, açık hava müzesi gibi. Biz arabayı limana park edip “Seyir Terası”nı takip ederek yukarı eski şehre doğru yürüdük. Yukarı çıkarken karşımıza meşhur papirüsler çıktı. Syracuse ve civarında Mısır’a özgü bir bitki olarak bilinen papirüs yetiştirilir. Avrupa’nın en büyük papirüs alanı Syracuse yakınındaki “Ciane Nehri” çevresidir. Şehre, bu bitki, “Mısır Firavunu Prolemy II”, tarafından gönderilmiş ve kağıt yapımında kullanılmış.  Halen şehirde bir “Papirüs Müzesi” de varmış.




papirüsler



Piazza dei Duomo
                  Yukarıya doğru çıkıp eski şehre vardığımıza karşımıza tabiki şehir meydanı Piazza dei Duomo çıkıyor. Erken saatlerde gelmemizin de etkisiyle burada da her yer kapalı. Fakat gerçekten geniş ve güzel bir meydan. Burada dikkat çekici şehrin katedrali duomo ve halen ehir Meclisi olarak kullanılan Palazzo Vermexio.



                 Adanın en uç noktasında yer alan Maniace Kalesi ise 1239 yılında yapılmış, daha sonra değiştirilmiş ve yenilenmiş. Kale, Tanrıça Hera için yapılan tapınağın, bunun üzerine  yapılan özel bir konutun, daha sonra Bizanslıların yaptığı duvarların üzerine inşa edilmiş. 

tanrıça diana çeşmesi

“Apollo Tapınağı” kalıntıları


            Mevsim dolayısıyla oldukça sakin huzurlu şehirde teras boyunca yürüdük. Piazza Archimede meydanında Tanrıça Diana heykelini gördük. Hoş güzel bir çeşme“Fontana di Artemide”.  Etrafta birçok giysi dükkanı, cafe, hediyelik eşya dükkanları vardı. “Piazza Pancali” meydanında bu kez “Tempio di Apollo” yani “Apollo Tapınağı” kalıntılarını göreceksiniz. Burada kahve molası verdik ve birkaç saat geçirip ayrıldık.


            Öğleden sonra yine Katanya ya dönüp burada belirlediğimiz turistik noktaları gezdik. Şehrin en uzun, en canlı caddesi,  Duomo Meydanı’ndan başlayan, kuzeyde “Gioeni Parkı’na (Parco Gioeni)” kadar uzanan, açık havada Etna Dağı’nın görüldüğü “Etna Caddesi’dir”. Caddenin her iki tarafı tarihi bina ve saraylarla doludur. Caddeye bağlanan ara sokaklar da  tarihi binalarla süslüdür.  Şehrin aynı zamanda alışveriş caddesi olan caddedeki tarihi binaların ilk katlarında ve ara sokaklarda yüzlerce mağaza ve pastane var. 







        Katanya da görülmeye değer yapılardan biri “Leonardi Caddesi’den (Via Leonardi)” girdiğinizde “Bellini Meydanı (Piazza Bellini)” üzerinde yer alan, bu sokak dışında farklı sokaklardan da ulaşabileceğiniz, “Massimo V Bellini Tiyatrosu’dur  (Teatro Massimo V- Bellini)”.

Teatro Masssimo
          



                     Meydandaki fil heykelini arkanıza alarak Victoria Emanuelle II Caddesi’nin sol ta-rafına doğru yürürseniz bu defa caddenin kenarında ortasında bir heykelin yer aldığı küçük bir meydan ile karşınıza çıkıyor. Bu meydan “San Francesco D’assisi’dir (Piazza San Francesco D’assisi)”. Meydanın köşesinde önü heykellerle süslü kilise  “Chiesa San Francesco e Immacolata”,bunun karşısındaki binada,  1930 yılında açılmış, Vincenza Bellini’nin eşyalarının sergilendiği “Bellini Müzesi (Museo Bellini) bulunuyor.

Piazza San Francesco D'assisi

            Victoria Emanuelle II Caddesi’nin  San Francesco D’asisi Meydanı’ndan  sonraki bölümünde  “Grek Tiyatrosu’nu” görebilirsiniz. Cadde üzerinden, cam bir kapı ile girilen bu tiyatro, Grek Tiyatrosu üzerine Romalılar tarafından yeniden inşa edilmiştir. Zamanla tahrip olan  tiyatronun bazı parçaları katedralin yapımında kullanılmış. Tiyatro’nun yanında bir de  “Odeon” yer alıyor. Koruma altına alınmış, restore edilen bu güzel eserin tüm çevresi eski, bakımsız evlerle dolu ve çok kötü bir görüntüye sahip. Açıkçası burayı görmek için zaman ayırmanızı tavsiye etmeyiz çünkü zaten etrafı çevrili yalnızca demir parmaklıklar ardın seyredebiliyorsunuz ki kalıntılar çok bakımsız. 

                   Duomu Meydanı’nın hemen yakınında “Universita Meydanı (Piazza Universita) var. Meydanda, “Palazzo dell’ Universita’, Palazzo Sangiuliano” gibi şık binaları görebilirsiniz  Ayrıca bu meydanın yakınında, şehirdeki önemli barok kiliselerden biri olan “Collegiata Kilisesi (Chiese Collegiata)”  ile “Gioleni D’ Angio’ Sarayı (Palazzo Gioleni D’Angio’)” bulunur.


 


                        “Bellini Parkı’na (Villa Bellini)” gidebilirsiniz.  Önceden soylu bir aileye ait olan bu güzel park 1860 yılında Şehir Konseyi tarafından aileden satın alınarak halka açılmıştır. İki küçük meydanı olan park yüzlerce yıllık ağaçlar, çiçek bahçeleri, şehrin ünlü kişilerinin büstleri, çeşitli yürüyüş alanları ve yapılarla süslü.  Buraya yakın bir cafede oturup mola verdik. Burada birayla şu meşhur Sicilya kızartması arancini denedik. Karışık tabak söyledik çeşitli hamurişi kızartmalarıyla gelen arancini kısacası içi pirinçli sebzeli kızartma fast food, deneyebilirsiniz.


3. gün
               Katanya dan şimdilik ayrılma vakti son günümüzde geri geleceğiz.  Aklımızda hala balık pazarı ve meşhur yumuşakça sepia deniz mahsüllü makarna.  Saatlerimiz bir türlü uyuşmadı açıkken yakalayamadık. Bir de kale kaldı görmediğimiz ama dönüşte vakit olur diye düşünerek yola çıktık.


              Bugünkü planımız Messina da kalmak.  Büyük Etna caddesi boyunca dümdüz gittik ve Via Etna ya doğru arabamızı sürdük. Amacımız çıkabildiğimiz kadar yukarı Etna ya çıkmak.  Kış olduğu için biraz tereddüt etsek de bunu yaşamayı istedik, buraya kadar gelip de Etna yı yakından görmeden  olmaz. İyi ki de yapmışız çünkü Sicilya da yaşadığımız belki de en müthiş atmosferdi burası. Catania ve Sicilya denince akla “Etna Dağı” gelir. Avrupa’nın en büyük aktif yanardağı olan Etna bu bölge için hem felaket, hem de verimli lav topraklarıyla  zenginlik kaynağıdır.  Catania şehrinden, Etna Dağı’na çıkan yol çok güzel bir manzaraya sahiptir. Yolun bir bölümünde çok güzel evlerin yer aldığı küçük kasabalar var. 




                        Etrafta kayalaşmış siyah toprak parçalarını (lavları) seyrederek yukarı vardık. Yol hiç de kötü değil gayet düzgün.  Elbette en tepeye çıkamıyorsunuz ama bu yükseklikten bile manzaralar muhteşem.  Teleferikle daha yukarı çıkıp kayak yapmaya gidenler de vardı ama biz bu kadar macerayla yetindik. Yukarıda birkaç cafe var. Burada manzaraya karşi kahve içtik. Bu arada içeride hediyelik eşya dışında bir de yanardağ kalıntılarından yapılmış heykelcikler vardı.  








                          Sıradaki hedefimiz Taormina. Taormina, Sicilya’nın en güzel kasabalarından biri. Kasaba, “Tauro Dağı’nın” kayalık terasları üzerine kurulmuş, Etna Dağı ve Ion Denizi’nin muhteşem görüntüsüne sahip, Ion Denizi’nden yaklaşık 200 metre yükseklikte,  son derece şık, sadece yedi bin kişinin yaşadığı ancak yaz, kış turistlerle dolu, çok iyi korunmuş masal gibi bir ortaçağ kasabası. Yukarıda merkeze çok yakın bir otoparka arabayı park ettik. Merkeze çıkan teleferik te var ama 5-6 dk yukarı yokuş çıkmak insanı öldürmüyor.
               



                   İlk olarak “Corso Umberto” caddesine girdik. Cadde, kuzeydeki “Messina Kapısı’ndan (Port Messina)”, güneydeki “Catania Kapısı’na (Port Catania)” kadar uzanır. Trafiğe kapalı bu dar uzun caddenin, her iki tarafı, çoğu XV. yüzyıl Gotik sanatının izlerini taşıyan  evler,  bu evlerin ilk  katlarında yer alan küçük mağazalar, restaurantlar ve pastanelerle dolu. Her biri büyük bir zevkle dekore edilmiş mağazaların çoğunda son derece kaliteli, lüks mallar satılıyor. Cadde üzerinde ayrıca çok sayıda küçük kilise bulunuyor. Şık, çiçeklerle, portakal başta olmak üzere çeşitli meyve ağaçlarıyla süslü villaların yer aldığı çok sayıda küçük dar ara sokak dik yokuşlarla veya merdivenlerle caddeye bağlanıyor. 
kilise

postacı



                  Taormina nın en önemli özelliği Etna manzaralı bir deniz  kasabası olması. Corso Umberto Caddesi üzerindeki  “IX. April Meydanı (Piazza IX.April)” da bu anlamda en güzel manzaralı köşelerinden. “Wünderbar” gibi ünlü cafe ve barların yer aldığı bu meydanda   Helenistik dönemde yapılmış, XVII. yüzyılın ikinci yarısında yeniden inşa edilmiş, “Saat Kulesi Torre Dell’Orologio”  bulunuyor. Meydanda ayrıca caddeden merdivenle çıkılan XVII. yüzyılda yapılmış barok tarzı küçük kilise  “S. Giusseppe”, meydanın deniz tarafındaki terasının kenarında halen kütüphane olarak kullanılan XV. yüzyılın ikinci yarısında Gotik tarzda inşa edilmiş “Sant’ Agostina Kilisesi” yer alıyor. Meydandan tepeye çok dikkatle baktığınızda, beyaz bir haç ile onun arkasında yer alan Dini Yapı Topluluğu’nun  “Sanctuary of Madonna Della Rocca”  binalarını da görebilirsiniz.
“IX. April Meydanı (Piazza IX.April)”





                  Sicilya’nın   ikinci  büyük  Grek- Roma  Tiyatrosu  olan  “Greco  Tiyatrosu (Teatro Greco)” da burada yer alıyor. Tiyatro, Helenistik Çağ’da,  M.Ö III. yüzyılda yapılmaya başlanmış,  Roma İmparatorluğu döneminde tamamlanmış, gladyatör dövüşleri için kullanılmış. Tiyatronun alt tarafındaki yamaçlarda ise, bin bir çeşit ağaç ve çiçeğin içinde, XIX. yüzyılda yapılmış yapıların yer aldığı muhteşem manzaralı büyük   park, “Villa Communale  Duca Colonna Di Cessaro” bulunuyor burada yürüyüş yapıp kuş cıvıltılarını dinleyebilirsiniz..




                  Aşağı doğru yürüyünce karşınıza çıkan “Duomo Meydanı’dır (Piazza del Duomo)”. Ortaçağ ve Rönesans döneminin izlerini taşıyan bu meydandaki en önemli eser, XVI. yüzyılda yapılmış, daha sonra çeşitli ilavelerle zenginleştirilmiş “San Nicolo Katedrali’dir”. Meydanın ortasında ise 1635 yılında yapılmış mitolojik figürlerle süslü, en üstünde  kasabanın simgesi olan heykelin bulunduğu bir “Barok Çeşme “yer alır. Buradaki bir cafede birkaç saat oturduk keyif yaptık doğrusu. Çok huzurlu çok güzel bir hava vardı ve insan Taormina dan ayrılmak istemiyor.


 

Taormina taxi durağı:)


                  
                Akşamüstüye doğru yola çıktık. Messina bizi yoğun bir trafikle karşıladı. Otelimiz şehre yaklaşık 5dk mesafede. Aslında şehir merkezinden sonra uzunca bir kumsalı var Messina nın ve bu yol üstünde de bir çok otel ve pansiyon görebilirsiniz. Bizimkinin adı Blu Paradise. Denizin karşısında tertemiz ve şirin bir apart ve işletmecisi çok yardımsever ve sempatik. 




            Messina küçük bir liman şehri.  Messina ile anakaradaki “Calabria” arasında her gün düzenli feribot seferleri yapılmakta. Odamızdan sürekli gidip dönen feribotları görüyorduk.
            Messina’nın tarihi merkezi “Duomo Meydanı”. . Katedral’in yanında XVI. yüzyılda  90 metre olarak yapılan, depremlerden zarar gördükten sonra  60 metre yüksekliğinde yeniden inşa edilen çok şık “Astrolojik Saat Kulesi” bulunuyor. Kulenin üzerinde 1933 yılında yapılmış dünyanın en büyük saati yer alıyor. Katedralin karşısında, XV. yüzyıldan kalan, depremlerden zarar gören daha sonra yenilenen, üzeri çeşitli heykellerle süslü, dört büyük nehri temsil eden heykellerin yer aldığı muhteşem güzellikteki çeşme “Fontana Orione” yer alır. Meydandan şehre tepeden bakan, özellikle gece çok güzel ışıklandırılan  kilise,  “Santuario Madonna di Montalto var. Buraları fotoğraflayıp otelimize döndük.


hoşumuza gitti Vespa

4. gün
            Bugünkü planımız Cefalu yu gezip Palermo ya varmak.  Ardı arkası kesilmeyen tünellerden geçerek Cefalu ya vardık. Cefalu, Palermo Messina yolu üzerinde deniz kenarında yer alan şirin bir ortaçağ kasabası. 







            Dik bir dağ olan “La Rocca Tepesi’nin” eteklerinde yer alan, çok güzel  bir sahile sahip olan bu kasabanın en önemli caddesi “Corso Ruggero Caddesi”. Trafiğe kapalı olan bu dar uzun caddenin her iki tarafı mağazaya dönüştürülmüş eski küçük evler ve kiliselerle süslü. Caddenin en güzel köşesi, caddenin üzerinde  yer alan “Duomu  Meydanı’dır (Piazza Duomu)”. Meydanda, Cefalu Katedrali ile farklı tarzlarda inşa edilmiş biri halen belediye binası olarak kullanılan çok sayıda saray, tarihi bina ve cafe bulunuyor.  Meydanın en büyük ve en görkemli binası Sicilya’nın en güzel Norman katedrallerinden biri olan “Cefalu Katedrali’dir. Yine mevsim dolayısıyla buradaki cafeler de kapalı.







             Caddeyi aşağıya doğru yürürseniz  bu defa karşınıza  kasabanın günümüze kadar ayakta kalabilen tek kale kapısı  “Porta Marina” ve “Liman” çıkıyor. Ayrıca bu caddenin ara sokaklarından sahile ve sahilde yer alan XVI ve XVII. yüzyıldan kalma kale duvarı kalıntılarına kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Sokaklar daracık ve evler birbirine bitişik. Genelde yaşlıları gördük etrafta. Plajda biraz yürüyüş yapıp birkaç saat sonra ayrıldık Cefalu dan.



eski su deposu


cefalu plajı

             Palermo ya akşamüzeri vardık ve doğrudan yine otelimize yerleştik. Çok eski bir binada yer alsa da odalar yine gayet düzgün temiz ve donanımlı bir aparttı burası ve işletmecisi bizi yine güleryüzle karşıladı.
            Biraz dinlenip attık kendimizi Palermo sokaklarına. Palermo, İtalya’nın beşinci büyük şehri. Sicilya bölgesinin merkezini oluştuyor.Şehrin hemen her köşesi her biri birbirinden güzel, farklı  mimari özelliklere sahip yüzlerce bina, kilise, sokak, çeşme ve tiyatro ile süslü.

              Otelimiz“Bellini Meydanı (Piazza Bellini)” nin hemen arkasında dolayısıyla ilk burayı gördük. Bellini Meydanı üzerinde üç kırmızı kubbesiyle Arap Norman tarzı “San Cataldo Kilisesi” ile onun yanında  “Santa Maria Dell’Ammiraglio (The Martorana) Kilisesi” var.   Burayla içiçe  Pretoria Meydanı üzerinde Palermo’nun dört nehrini simgeleyen mitolojik canavarların, yaratıkların, çıplak kadın ve erkek heykellerinin yer aldığı XVI. yüzyıldan kalma  muhteşem bir  çeşme bulunur. “Fontana Pretoria” bilinen adıyla “Çıplaklar” veya “Utanç Çeşmesi’ müthiş güzellikte. “Belediye Binası” olarak kullanılan, “Della Aquile Sarayı (Palazzo Della Aquile)” da burada yer alıyor.






                    “Quattro Canti Meydanı (Piazza dei Quattro Canti)” Maqueda Caddesi ile “Corso Vittorio Emanuele Caddesi’nin” kesiştiği yerde yer alıyor. Bu meydan, dört köşesinde muhteşem güzellikte dört çeşme, onların üstünde dört mevsimi temsil eden heykeller, onların üstünde dört İspanya kralının heykelleri, en üstte şehrin koruyucu azizlerinin yer aldığı üç cepheli dört bina ile çevrili. Meydan İspanya döneminde gerçekleştirilen şehir planlamasının bir parçası olarak inşa edilmiş.






                          Corso Vittorio Emanuele Caddesi’nin üzerinde yer alan, 1583 yılında Kral V. Charles’ın  şehre girişinin anısına yapılan, tarihi “Nuova Kapısı(Porta Nuova)”.Şehir kapısının yanında yer alan görkemli bina ise halen “Sicilya Bölgesel Parlamentosu” olarak kullanılan Arap ve Norman sanatının izlerini taşıyan “Normanni Sarayı (Palazzo Dei Normanni)”. Bu saray, Roma kalıntıları üzerine Araplar tarafından inşa edilmiş, yenilenerek ve genişletilerek bazı Norman kralları tarafından kullanılmış.

teatro massimo palermo





                    Vittoria Meydanı’nda,  Normanni Sarayı’nın yan tarafında, ona yakın, kırmızı kubbe-lerle süslü, iç avlusu çeşitli ağaç ve bitkilerle dolu,   Arap  Norman sanatı örneği mutlaka görmeniz gereken  “San Giovanni Delgi Eremiti Kilisesi” yer alıyor. Meydanın biraz ilerisinde caddenin hemen üzerinde tüm ihtişamıyla  yükselen bina “Palermo Katedrali”.





                 Gerçekten de harika bir yapı Palermo daki bizce en güzel bina. Katedral,  Palermo tarihinin farklı dönemlerini yansıtan, farklı mimari tarzları bir arada sergileyen şehrin en önemli yapılarından birisi.  Bahçesinde çeşitli heykellerin yer aldığı bu tarihi yapıyı iyice anlayabilmek için çevresinde dolaşmanız, farklı cephelerden incelemeniz gerekir. Katedrali’nin hemen arkasında yer alan dar sokaklarda ise Sicilya’nın lezzetli sebze ve meyvelerinin satıldığı bir  pazar yeri bulunuyor. Ancak tek dikkat çekici olan satılan deniz ürünleri ama zaten pişmiş değil. Yani pazaryeri turistik değil yerel halka hitap ediyor.   



                  Corso Vittorio Emanuele Caddesi üzerinde görmeniz gereken diğer  meydan, cadde-nin deniz tarafına yakın bölümünde  yer alan “Marina Meydanı’dır (Piazza Marina)”. Egzotik ağaçlarla süslü “Garibaldi Bahçeleri’ni” de içine alan bu meydanda  cafe ve restaurantlar bulunuyor.


                 Meydanın az ilerisinde yer alan, “Butera Caddesi (Via Butera)”  üzerinde ise dünyanın en ünlü kukla müzelerinden biri olan “Museo Internazionale delle Marionette” bulunuyor. Burayı gezmek kısa sürse de gerçekten de ilginçti. Geleneksel kuklalar yanında modern kuklalara da yer verilmiş. Sicilya kuklaları olarak: genellikle şövalyeler, prensesler, ejderhalar ve Hıristiyanlık çevresinde toplanmakta. Diğer ülkelerden de: Mali, Nijer, Japonya, Tayland, Vietnam, Fransız kuklaları sergileniyor. Müzenin en seçkin kukla eserleri: 1800’lerde kullanılan “Gaspare” ve “Canino” isimli tiyatro kuklalarıdır.  Müze; 2001 yılında, UNESCO listesine eklenerek koruma altına alınmış.





                      Palermo da görülmesi gereken en  ilginç yererden biri de Catacombe Dei Cappuccini adından da anlaşılacağı gibi  bu yeraltı mezarları eşi görülmemiş bir tarihsel olay olduğu gibi turistler için de dehşetli bir cazibeye sahip olmuş. İtalya'nın Sicilya bölgesinde bulunan ve 16. yy'da kurulan kilisede bulunan rahipler 19.yüzyıla kadar görülmedik bir uygulama başlatırlar. Ölüleri mumyalayarak bir kısmını raflara dizen rahipler bazılarını da duvarlara asarlar. Başlangıçta yeraltı mezarları sadece ölen keşişler için düşünülse de devam eden yüzyıllarda yeraltı mezarlarına gömülmek bir statü sembolü haline gelir. Ölen kişiler günün modasına uygun kıyafetleriyle ve değişik mumyalama teknikleriyle defnedilirler. Kasabanın önemli ve zengin insanlarının giysileri her yıl yenilenirken fakirlere dokunulmaz. En son işlemi 19. yy başında yapan rahipler raflara ve duvarlara 8 bin kişiyi mumyalayarak dizmişler. Bu inanılmaz mezarın ortaya çıkarılması Hıristiyan aleminde şok etkisi yapar ve  Papa'nın kararıyla bu işlemden vazgeçilir. Bu mumyaların içindeki biri var ki Rosalia Lombardo yani bilinen ismiyle uyuyan güzel...1918-1920 yılları arasında Sicilya'da yaşamış olan Rosalio ölümünden sonra doktor Alfredo Salafio tarafından nasıl yapıldığı halen açıklanamamış özel bir teknikle mumyalanarak camdan tabutunun içinde derin bir uykuya dalmış gibi görünüyor. Burayı gezmek tüyler ürpertici olsa da herkese tavsiyemizdir. 





                       Palermo bilgilerini bölmek istemediğimizden herşeyi aynı güne yazdım fakat burada 3 gece kaldık ve 3. Günümüzü Erice ve Trapani yi gezip Palermo ya dönerek geçirdik.



5. gün Palermo

6. gün       
            Bugün Erice ve Trapani yi gezmeyi planlamıştık ve yola çıktık. Yola çıkarken hava gayet iyiydi fakat otobanda Erice ye doğru yaklaştıkça sis başladı. Aslında bunu daha önceden de duymuştuk, erice harika bir köy fakat özellikle sabahları genellikle sisli bir havası var diye. Gerçekten de gözlerimize inanamadık. Erice: efsanevi dağ “Eryx” in “Monte San Giuliano” nun 751 metre yükseklikteki: Akdeniz’e doğru uzanan bir tepesi üzerindeYukarıya doğru çıktıkça önümüz zor görmeye başladık. Fakat sonunda taş evlerle süslü köye vardık. Burada, son derece kaygan taşlardan oluşan, yokuşlar var, yerler bütün köyde aynı motifle taşlandırılmış.



                       Erice'nin ana caddesi Corso Vittorio Emanuele, Porta Trapani ile başlıyor. Cadde boyunca barok ve gotik stilde yapılmış orta çağ kiliseleri, birbirinden güzel pastacılar, hediyelik eşya dükkanlar var. Corso Vittorio Emanuele'nin bitiminde Piazza Umberto yer alıyor.
            İlginç bir bilgi: Sicilya'da şehirler çeşitli özelliklerle anılıyorrmuş. Örneğin Erice, Citta Della Pace e Scienza yani Barışın ve Bilimin Şehri. Bu ismin verilme sebebine gelince...Ettore Majorana, 1906 Catania doğumlu Sicilyalı başarılı bir bilim adamı. Ettore Majorana, 1938 yılında Palermo'ya yaptığı deniz yolculuğu sırasında esrarengiz bir şekilde kaybolur ve bir daha kendisinden haber alınamaz. Erice'de, Ettore Majorana anısına onun adını taşıyan bir bilim kültürleri merkezi kurulmuş. Trapani doğumlu bir diğer bilim adamı Antonino Zichichi'nin başkanlığında yürütülen Ettore Majorana Centre, her yıl tüm dünyadan yüzlerce bilim insanını çatısı altında buluşturuyormuş.








               Burada yürüyüş yapmak çok keyifli, sis olmadığı zaman eminiz manzara da çok güzeldir.


                Burada meşhur pastane Pasticceria Maria Grammatico imiş ki uğradık merak etmiştik şu meşhur badem kuraniyesini. Birkaç çeşidin tadına baktık,biraz mola ve yola devam edip Trapani ye gittik. 



                 Trapani Sicilya da gezmeye değer bulmadığımız tek yer oldu. Açıkçası görülmeye değer pek bir  eser yok, yalnızca bir liman şehri. Tarihi sokaklarda biraz dolaştık, birkaç kilise ve turistik dükkanlar gördük,  yemek yedik ve Palermo ya döndük.









                    Palermo da son gecemizi otelin arkasındaki Bellini meydanı nda tarihi bir restoranda tıka basa yiyerek ve içerek geçirdik.



7. gün
            Bu sabah Palermo dan ayrıldık ve hedefimiz Enna ya varmak. Birkaç saat otoban seyahatimiz sonrası Enna daydık. Ve bu kadar güzel bir kasabayla karşılaşınca inanamadık. Herşeyden önce ilk kez bir hostel de kalmaya karar vermiş ve yine tatile çıkmadan rezervasyon yaptırmış olduğumuz hostel C.C.Ly Hostel Enna harika bir konumda inşa edilmiş,hem merkezde hem de manzarası müthiş. Hostel olduğundan fiyat çok ucuz ve gayet güleryüzle karşılandık. Odaların herbirine Sicilya da bir kentin adı verilmiş. Renkler mobilyalar bir harika.  Buraya geldiğimizde pencereden baktık ve bulutların üstünde olduğumuzu fark ettik, ama gerçekten. 
 
 
            Enna şehri: deniz seviyesinden 931 metre yüksekte. Enna şehrinde, çok sayıda tarihi bina görebilirsiniz. Ama en önemli örnek: “Castello di Lombardia” isimli kalesi. İçeriye girince yemyeşil bir alan sizi karşılıyor. Yukarıya kuleye tırmanmak nefesinizi kesiyor ama manzara rüya gibi.


            Katedrali 1307 yılında Frederick III karısı kraliçe Eleonora tarafından inşa edilmiş. Sicilya dini mimarisinin en güzel örneklerinden birisi.
            Museo Alessi-Arkeoloji Müzesi Piazza Mazzini meydanında, Palazzo Varisano isimli bir binada bulunan ve 1862 yılında kurulan müzede: Bakır çağından, MS.6’ncı yüzyıla kadar olan döneme ait objeler sergilenmekte. Burayı da gezdik dolaştık gerçekten güzel.  Giriş ücreti almadılar. 



odamıza girdik ve dışarıdaki manzarayı gördük



kale içi

kaleden enna




odamızdan kahve keyifli manzara




             Enna da öğleden sonra hakim olan ölü sessizlik meğer siesta danmış. Akşam olunca özellikle gençler, aileler sokaklara döküldü inanılmaz kalabalık bir yer oldu. Hatta gece 1-2 civarı hala dışarıdan sesler duyduk.
            Enna da insan bazen çocukken rüyalarında gezdiği gökyüzünde gibi hissediyor. Çok etkileyici kesinlikle görülmeye değer.



8. gün
            Bugün Katanya ya dönüş günümüz.  Hostel de verdikleri reçelli ekmekli kahvaltıdan sonra yola çıktık. Tabiki yolda yine uğramak istediğimiz bir yer var Piazza Armerina.






            Sicilya adasının en çok uğranılan turistik yerlerinden birisi burası. Ama çoğu insan, buraya şehri değil, ünlü “Villa Romana del Casale” mozaiklerini görmeye gelirlermiş. Fakat biz şehrin de görülmeye değer güzellikte olduğunu düşündük ve hatta burada da 1 gece kalınabileceğini söyleyebiliriz. Eski şehirle ilgili ilk olarak şunu söyleyelim ki  hayatımızda hiç bu kadar çok kilisenin bir arada bu kadar yakın mesafede olduğunu görmemiştik. Tabi ama yine de tepeye vardığınızda ayrıca büyük duomosu da var. 



                        Roma döneminde, Roma aristokrasisi burada yaşamış. Bu nedenle: burada yine aynı döneme ait muhteşem konutların bulunduğu tahmin edilmektedir ki, bunlardan günümüze kadar kalan “Villa Romana del Casale” dir. Turistlerin de asıl ilgi odağı bu otacag şehrinden çok işte bu mozaiklerle süslü villa kalıntıları. Şehir merkezinin yaklaşık 5 km. güneybatısında yer alıyor. MS.330-360 yılları arasında yapıldığı bilinmektedir. Muhteşem güzel ve zengin Roma mozaikleri nedeniyle, UNESCO tarafından “Dünya Kültür Mirası Listesine” dahil edilerek koruma altına alınmıştır. Aslında, villa 4’ncü yüzyılda yapıldıktan sonra, 12’nci yüzyılda heyelan sonucu toprak altında kalır ve 19’ncu yüzyılda yeniden keşfedilip ve 20’nci yüzyılda gün ışığına çıkarılmış.





                    Yapılan arkeolojik çalışmalara göre: villanın yalnızca ikametgah olarak kullanılmadığı, çeşitli amaçlara hizmet ettiği anlaşılmış. Özellikle, bazı odaların resmi amaçlarının olduğu düşünülmektedir. Sahibinin Kuzey Afrika ile ticaret yapan bir tüccar olduğu düşünülüyor. Hatta, bölgenin valisi olduğu da söyleniyor. Başka bir varsayım: buranın İmparator Maximian’ın bir emeklilik evi olduğu hakkındadır. Ancak, villanın sahibinin Afrika ile bağlantılarının olduğu kesindir. Bu durum: uzun koridordaki egzotik hayvan yakalama ve taşıma mozaik resminden anlaşılmaktadır.










                   Villada bulunan mozaiklerin en büyük özellikleri: bikinili kızların mozaikleridir. Bunlarda: genç kadınların: bazı sporlar yaptıkları (disk atma, koşu, top oyunları gibi) görülüyor.

bikinili kızlar


                      Sabahın erken saatlerinde gitmenizi öneririz. Biz yaklaşık 10 civarı gezmeye başladık ki ilk önce kimseler yokken sonra tur otobüsleri ve arabalarıyla gelen başkaları karşımızdan geldiler. Yazın çok çok yoğun olacaktır. 


                      Öğleden sonra Katanya  ya vardık ve burayı biraz daha yaşamak istedik son kez. Hoşumuza giden birkaç yeri tekrar gezdik. Duomo meydanında vakit geçirdik. Ve tabiki kaleyi de gördük. Balık pazarı bu sefer de Pazar günü dolayısıla kapalıymış, olsun yine de pazarın arkasında bir restoranda güzel bir yemek yedik. Akşam da şansımıza bir kutlama vardı ve tüm halk meydanda toplandı, ışık gösterileri yapıldı. 


balık pazarı arkasındaki restoranlardan biri
sepialı makarna




kutlamada tüm çocuklara kostümler giydirmişlerdi




9. gün
            Sabah erkenden havalanına gidip, arabayı teslim edip uçağımıza bindik, yurda, yavruya dönüş.
            Sicilya çok uzun yıllardır görmek istediğimiz bir yerdi. İtalya bizim için heryerden farklı muhteşem güzellikte başka bir ülke ve ömrümüz dileriz heryerini gezmeye yeter. Sicilya ise hem dinlenmek, hem yemek içmek, hem gezip görmek için harika bir ada. Sicilya tatilimiz bizim için yıllarca unutlmazlığını koruyacak.          



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder